Verginin Mikro-Makro Ekonomik Etkileri ( Naif ADAR )
31 Ekim 2010, 15:09
            Verginin Mikro-Makro Ekonomik Etkileri
Vergilemenin kaynak dağılımında etkinlik ve gelir dağılımında adalet amaçları yönündeki etkileri vergi teorisinin mikro-ekonomik yönü, istikrar ve büyüme yönünde etkilerinin ortaya konulması makro-ekonomik yönüdür.
Vergi mükellefinin verginin giderilmesi amacıyla aldığı ekonomik önemler şunlardır;
( i ) Gelir Etkisi, verginin olmadığı bir duruma kıyasla, yeni bir vergi getirildiğinde veya mevcut vergiler arttırıldığında toplam reel geliri azalan mükelleflerin gayretini arttırarak kamu gelirlerinde artış sağlandığı durumlardır. Verginin gelir etkisinde temel esas, mükellefin daha fazla alışarak daha fazla gelir elde edip vergi yükünü gidermesidir.
( ii ) İkame Etkisi, verginin gelir etkisinin aksine, vergi artışının, fiyatı düşen boş zamanı, pahalıya gelen çalışma süresi ile değiştirme eğilimine neden olmasıdır. Mükellef, ödediği verginin üzerinde bıraktığı etkiyi dikkate almaksızın yeni durumu kabullenebiliyorsa “vergiye pasif uyum”, verginin etkilerini arzuladığı yönde değiştirmek için çaba gösteriyorsa “vergiye aktif uyum” söz konusudur.
a)     Vergilerin Mikro-Ekonomik Etkileri
Vergilemenin mikro-ekonomik etkileri “kaynak dağılımı” ve “gelir dağılımı” üzerinde etkilerdir.
            aa ) Vergilerin Kaynak Dağılımı Üzerindeki Etkisi:
            Vergiler, üretici ve tüketicilerin rasyonel davranışlarını etkiler. Üretici ve tüketiciler vergi yükünü azaltmak amacıyla denge düzeylerini, üreticiler faktör bileşimini, tüketiciler mal bileşimini değiştirirler.
            Pareta optimumu gereği, “vergileme sonucu bir etkinlik kaybı oluyor ve bu vergi gelirlerinin kullanıldığı kamu harcamalarının oluşturduğu etkinlik kazancını (kaynak dağılımı iyileştirmesi) aşıyorsa, bu durumda devletin vergi alıp bunları kamu harcamalarında kullanılması, kaynak dağılımı yönünden olumsuzdur. Vergilerin ürün ve faktör fiyatları ve denge üretim düzeyi üzerinde yaptığı etkiye “kaynak dağılımı etkisi” denilmektedir. Kaynak dağılımı etkisi olmayan vergiler tarafsız vergilerdir. Gelir vergisi, çalışma ile boş zaman arasındaki tercihleri özel tüketim vergileri, vergilenen malların fiyatını arttırarak tüketicinin vergilenen malla, vergisiz mal arasındaki tercihlerini etkileyebilmektedir. Bu olumsuz etkilere “sapma” denilmektedir.
 
            ab ) Vergilerin Gelir Dağılımı Üzerindeki Etkisi:
            Tüketicilerin vergi nedeniyle kullanılabilir geliri azaltacağından tüketicilerin özel tüketime ayıracakları gelirleri azalır. Kişinin ödediği vergi dolayısıyla kaybı kamu hizmetleri dolayısıyla sağladığı faydadan fazla ise, “mali sömürü”, tersi bir durumda “mali rabt” elde edilebilmesi mümkündür. Verginin kimin reel gelirini azalttığını yansıma belirlemektedir.
            b ) Vergilerin Makro-Ekonomik Etkileri
            vergilerin ekonomik istikrar üzerinde etkisi olabilmektedir. Ekonomik çöküntü dönemlerinde vergi indirimleriyle yetersiz olan toplam talep arttırılabilmekte, ekonomik refah dönemlerinde vergiler arttırılıp bütçe fazlası yoluyla talep fazlası emilebilmektedir.
            Vergilerin ekonomik büyüme üzerindeki, etkileri konusunda Arz-Yönlü İktisat yaklaşımın önemli önerileri vardır. Bu yaklaşıma göre, vergi oranlarında meydana getirilecek marjinal değişmeler üretimi etkiler. Vergilerde yapılacak indirimler tasarrufa imkan sağlayacak ve yatırımı özendirmek suretiyle üretimin arttırılmasına ortam hazırlayacaktır. Ayrıca yüksek vergi oranlarından dolayı piyasa dışı faaliyetlerde bulunanlar, vergi oranlarındaki indirimden dolayı piyasa içi faaliyete yöneleceklerdir.
            Şahsi gelir vergileri düşük, orta ve yüksek gelirli mükelleflerin üretim, tüketim, tasarruf   ve yatırım güçlerini farklı şekilde değişikliğe uğratmaktadır. Vergilemenin gelir ve ikame etkilerini harekete geçiren  bu tür bir vergi sonuçta, kalkınma ve büyüme üzerinde olumlu veya olumsuz yönde çok önemli etkilere sahip olmaktadır.
            Harcamaların vergilendirilmesi de, ekonomik ve sosyal yapıya uygun olarak düzenlendiği ve bünyesinde gerekli ayırım ve teşvik araçlarını bulundurduğu takdirde kalkınma ve büyümenin hız kazanmasında ve yönlendirilmesinde önemli ve etkili bir araç olarak kullanılabilmektedir.
            Vergileme Tekniği
            Vergi tekniği, verginin konulmasından tahsiline kadar geçen süreç içindeki  işlemleri çeşitli yönleriyle kapsayan bir bütündür.
Soyut bir kavram olarak genel vergi sorumluluğundan başlayarak verginin ödenmesi aşamasına kadar devam eden süreç içinde, vergi alacaklısı olarak devletin ve vergi borçlusu olarak mükelleflerin yapmak zorunda oldukları pek çok işlem ve uymak zorunda oldukları pek çok hukuki kural mevcuttur.
 
a)     Verginin konusu
Verginin konusu, üzerine vergi konulan ve doğrudan veya dolaylı bir şekilde verginin kaynağını teşkil eden iktisadi kıymet veya servet niteliğindeki unsurlardır. Vergi alınan her şey verginin konusudur. Böylece verginin konusu mal, hizmet, gelir, gider, sermaye, tasarruf, tüketim, muamele, maddi ve gayri maddi varlıklar, servet, fiil, olay vb. olabilmektedir. Bir ülkede verginin toplanmasına imkan veren her bir vergi kanunu   bir bakıma ayrı bir vergi konusunu teşkil etmektedir. Örneğin Türk vergi sistemi içinde yer alan gelir vergisi ve kurumlar vergisi kanunları geliri vergilendirdiklerinden, bu vergilerde verginin konusu “gelir” dir.
b)     Vergi Mükellefiyeti, Vergi Mükellefi ve Vergi Sorumlusu
Vergi Mükellefiyeti bir soyut ve bir de  somut mükellefiyet şeklinde düşünülebilir. Soyut vergi mükellefiyeti, devletin vergilendirme gücü ve yetkisinden doğan ve  anayasa ile teminat altına alınan, herkesin kamu hizmetlerinin finansmanına zorunlu olarak  katılmalarını ifade eden bir kavramdır. Yani bir ülkede yapılan kamu hizmetlerinin bedelini o ülkede yaşayan herkes karşılamak zorundadır. Somut vergi mükellefiyeti ise “üzerine vergi borcu terettüp düşen kişi” vergi mükellefidir. Türk vergi sisteminde vergi mükellefiyeti vergi ehliyetine bağlanmıştır. Yani vergi ehliyetine sahip herkes, vergiyi doğuran  olayın içinde bulunmakla vergi mükellefi olmaktadır. Vergi hukukunda ise, ehliyet medeni hukuktaki haklara sahip olma ehliyeti şeklinde değerlendirilmiştir. Medeni kanundaki “medeni haklara sahip olma ehliyeti”ni ifade eden, sağ olmak şartıyla kişilerin ana rahmine  düşmelerinden başlayarak yaşadıkları sürece  bu haklara ehil olması hali, vergi hukukundaki ehliyete esas alınmıştır.
            Reşit ve mümeyyiz olmayanlar, hapis veya tutukluluk hali bulunanlar , askerlik görevini ifa edenler, kısıtlı bulunanlar vergilendirme işlemlerini yerine getirme imkanına sahip olmamaktadırlar. Bu gibi kişilerin bu ödevlerini, kanuni veya mansup temsilci sıfatına sahip olanlar yerine getirmektedirler.
“Vergi Sorumlusu” olarak tarif edilen kişiler, “verginin ödenmesi bakımından alacaklı vergi dairesine karşı muhatap olan” kişilerdir. Yaptıkları veya yapacakları ödemelerden vergi kesmeye mecbur tutulan kişiler, verginin tam olarak kesilip ödenmesinden ve  bununla ilgili diğer görevleri yerine getirmekten sorumludurlar. Örneğin; işveren çalıştırdıkları işçilerin ücretleri üzerinden kestikleri vergiyi, işçilerin bağlı bulunduğu vergi dairesine işçiler adına ödemek zorundadırlar.
 
c)      Vergi Muafiyeti ve Vergi İstisnası
Vergi istisnası (vergi ayrıcalığı), vergi kanunlarında esas itibariyle vergilendirilmesi öngörülen bir konunun veya nesnenin kısmen veya tamamen, sürekli veya geçici olarak vergi dışı bırakılmasıdır.
            Vergi Muafiyeti  (vergi bağışıklığı), vergi kanunlarında esas itibariye kendileri için vergi borcu doğması öngörülmüş olduğu halde, belirli kişi veya grupların vergi yükü dışında tutulmasıdır. Burada da vergi dışı bırakma olayı, vergiye tabi kişilere, yani özneye tatbik edilmektedir. Vergi muafiyetine örnek olarak da Gelir Vergisi Kanunu’ndaki Küçük Çiftçi Muaflığı, Göçmen Muaflığı gösterebiliriz.
d)     Verginin Matrahı ve Vergide Tarhiyat
Verginin matrahı, üzerine bir oran ya da tarife uygulanarak ödenecek vergi miktarının hesaplanmasına yarayan bir ekonomik değer veya fiziki bir unsurdur. Matrahı oluşturan nesneler zaman içinde değişime uğramıştır. Aynı ekonominin geçerli olduğu dönemlerde matrahlar da buna uygun olarak sayı, adet, metre, metreküp, kilo, ton gibi fiziki ölçüler içinde ele alınmaktaydı. Paralı ekonomiye geçilmekle birlikte, verginin matrahı da bu tür fiziki varlıklar yerine parasal değerler ile ifade edilmeye başlanmıştır.
            Matrahı ekonomik miktar veya parasal değer olan vergilere “Advalorem (değer)” vergileri; matrahı fiziki ölçülerle belli edilen vergilere de “Spesifik” vergiler denilmektedir.
            Vergide tarhiyat veya verginin tarhı, matrah üzerine oran veya tarifenin uygulanmasıyla ödenecek verginin miktarının hesaplanması veya bulunması işlemidir.
e)      Verginin Oranı ve Tarifesi
Verginin oranı, matrah üzerine tatbik edilecek bir yüzde nispettir. Vergi tarifesi ise, vergi, tutarının hesaplanabilmesi için matraha uygulanması gereken ölçü veya ölçüler bütünüdür.
ea) Düz Oranlı veya Mütenasip Tarife:
            bu tarifede alınacak vergi miktarının hesaplanmasında, matraha uygulanacak oran, matrah bir artış gösterse de sabittir. Örneğin binaların rayiç değeri üzerinden binde üç vergi alınmasında durum böyledir.
 
 
eb) Artan Oranlı veya Müterakki Tarifeleri:
alınacak vergi miktarının hesaplanmasında, matraha uygulanacak oranın bu matrahın artmasına paralel olarak yükselmesidir.ekonomik, sosyal, mali ve siyasi amaç veya tercihlere göre artan oranlı tarife yapısı şekillendirilmektedir. Teorik olarak sınırsız sayıda artan oranlı tarife oluşturmak mümkündür. Bunları üç başlık altında toplamak mümkündür:
            Basit Artan Oranlılık: Vergilendirilecek matrahın giderek artan dilimlere ayrılması ve dilimlerin her birinin tamamına, daha önceki dilimleri de içine alacak şekilde, o dilim için öngörülen vergi oranının uygulanmasıdır.
            Dilim Usulü Artan Oranlılık: Belirli matrah dilimleri için o dilime özgü oranların uygulanmasıdır. Bu yöntemde vergi matrahları, önceki usulde olduğu gibi üst veya alt dilimlere bakılarak değil; kendi oranına göre ayrı ayrı hesaplanmak ve alınacak vergi miktarının dilimlere karşılık gelen vergilerin toplamı yapılmak suretiyle bulunmaktadır.
            ec) Azalan Oranlı Tarife (Mütedenni Tarife)
            Bu tarife artan oranlı tarifelerin tamamen tersi olup, matrahlar yükseldikçe oranların azalması suretiyle uygulanmaktadır. Vergi tarifelerinin değerlendirilmesinde kullanılan başlıca unsurlar:
            - Yükseklik Farkı; artan  oranlı bir vergi tarifesinde, tarifede yer alan en küçük oran ile en büyük oran arasındaki farktır.
 Uzunluk Farkı; tarifede yer alan en düşük matrah ile en yüksek matrah arasındaki farktır.
Artan oranlılığın derecesi yükseklik ve uzunluk farkına göre belirlenmektedir. Bir vergi tarifesi, yükseklik farkı değişmeksizin, uzunluk farkı ne kadar büyükse o kadar yumuşak, yani yatık; uzunluk farkı değişmeksizin, yükseklik farkı ne kadar büyükse tarife o kadar dik, yani serttir.
            Vergi Oranı, vergi borcunun hesaplanması için vergi matrahına uygulanan sayısal ölçüdür. Vergi oranı vergi tarifesinin asli unsurdur. Vergi oranları matrahla olan ilişkilerine göre; “düz oran”, “artan oran” şeklinde sınıflandırılabilmektedir. Vergi tarifelerinde “ortalama vergi oranı” ile “marjinal vergi oranı” da önemlidir. Vergi miktarı ile matrah arasındaki oran ortalama vergi oranını, vergi miktarında meydana gelen artışın oranı ise marjinal vergi oranını vermektedir.
 
f)       Vergiyi Doğuran Olay
Vergi mükellefi açısından vergi borcunun, vergi dairesi açısından da vergi alacağının doğabilmesi için, vergi konusu ile mükellefi arasında kanunun öngördüğü bazı şartların gerçekleşmesi haline “vergiyi doğuran olay” denir. Her bir vergi için vergi yasalarında vergiyi doğuran olayın mahiyeti belli edilmektedir. Örneğin, gelir vergisinde vergiyi doğuran olay “gelirin elde edilmesi” dir. Katma değer vergisinde vergiyi doğuran olay ise, “malın teslimi ve hizmetin ifası” dır.
g)      Verginin Tarhı, Tebliği, Tahakkuku ve Tahsili
ga) Verginin Tarhı:
mükellefin vergi borcunu ödeyebilmesi için ödeyeceği miktarın  hesaplanması veya bulunması işlemidir.verginin tarhı işlemi, vergi kanunlarında gösterilen matrah ve nispetler üzerinden vergi dairesi tarafından ödenecek vergi miktarının hesaplanması ve bu alacağın miktar itibariyle tespit edilmesi muamelesidir. Vergi sistemlerinde yer alan başlıca tarh usulleri şunlardır:
-   Beyanname Usulü : Beyan veya beyanname usulünde, vergi idaresine verilmekte; idare de bu bilgileri esas alarak vergi borcunu hesaplamaktadır. Beyanın doğruluğu esas olmakla beraber, yanlış beyanda bulunanların tespiti ve cezalandırılması bakımından sıkı bir denetim uygulanmaktadır.
-   İdarece Takdir Usulü: Vergi iradesi ve her mükellefin vergi borcunun hesaplanmasına ilişkin matrahı ayrı ayrı belirler. Bu yöntem vergicilikte giderek terk edilmekte istisnai uygulanan bir yöntemdir.
-   Karine veya Dış Belirtiler Usulü: vergi borcunun hesaplanması vergi konusunun bazı dış belirtilerine dayanılarak yapılı bu yöntem günümüzde kullanılmamaktadır. Örneğin, Fransa’ da  geçmişte uygulanan “Kapı ve Pencere Vergisi”nde vergi borcu evin kapı ve pencere sayısına göre hesaplanmıştır.
-   Götürü Usul (Kesim Usulü): Vergilendirmeye   esas alacak değer ve miktarın önceden idarece tek tek tespit edilmesi yerine, aynı durumdaki tüm konu ve vergi mükellefleri için genel olarak belirlenmesidir.
-   Kaynakta Vergileme (Stopaj Usulü): Vergi, vergi idaresince değil vergiyi doğuran olayın meydana geldiğinde vergi sorumlularınca hesaplanıp kaynağından kesilerek tahsil edilmesidir. Bu usul belirli gelir gruplarına, yani ücret ve maaşlara, rantlara, bina ve arazi kiralarına ve menkul sermaye iratlarına uygulanabilir.
gb) Verginin Tebliği:
Mükellefin vergi borcunu ödeyebilmesi için, vergi dairesinin tarh ettiği vergiyi bildirmesidir. Tarh, vergilendirmeyi ilgilendiren ve hüküm ifade eden hususlarda yetkili makamlar tarafından mükellef veya sorumlusuna yazı ile bildirilmesidir.Mükellefin ödemesi gereken bilgisi dışında tarh edilen vergi borcunun mükellefin bilgisine sunulmasına “verginin tebliği” denilmektedir.
gc) Verginin Tahakkuku:
Tarh ve tebliğ edilen verginin ödenmesi gereken safhaya gelmesidir. Kısaca vergi borcunun kesinleşmesidir. Tahakkuk, tahsilden önce gelen ve vergi alacaklısı olan kamu birimlerinin bu alacağını hakedişe bağlayan bir işlem veya aşamadır. Tahakkuk, verginin tahsile hazır hale gelmesi, yani kesinleşmesi demek değildir. Verginin kesinleşmesi için, tahakkuk aşamasında mükelleflerin bu verhi borcuna itiraz etmemeleri, vergiyi kabul etmeleri lazımdır.
gd) Verginin Tahsili:
Kanuna uygun surette vergi borcunun ödenmesidir. Tahsil ile mükellefin vergi borcu sona ermekte; vergi alacaklısı ile vergi borçlusu arasındaki ilişki söz konusu borç itibariyle bitirilmektedir. Vergi tahsiline ilişkin başlıca usuller şunlardır;
-          İltizam Usulü: Genellikle aynı ekonominin hakim olduğu dönemlerde devlet vergiyi tahsil görevini bir bedel karşılığında “mültezim”lere vererek, mültezimlere vergi tahsil ettirilmiştir. Mültezimlere vergi hakkı açık arttırma yöntemiyle verilirdi.
-          İhale Yöntemi: Bu yöntemde de verginin tahsil görevi devlet nam ve adına yine üçüncü kişilere verilmekte, toplanan vergi tutarı üzerinden bu kişilere bir yüzde verilmektedir. İhale yönteminde verginin tahsil işi en az yüzde almayı öneren kişiye verilmektedir.
-          Halk Temsilcileri Eliyle Tahsil Usulü: Devletin vergiyi bizzat toplamak için yeterince kurumsallaşamadığı dönemlerde uygulanmıştır. Bu usulde vergi toplama işi kentlerdeki halk temsilcilerine verilmiştir.
-          Emanet Usulü: Verginin devlet memurları tarafından ve tahsildar tarafından tahsilidir. Bu usulde, mükellefler adına tahsildar gönderilmek suretiyle vergi tahsil edilir. Günümüzde bu yöntemin maliyeti çok yüksek olduğundan terk edilmiştir. Günümüzde bu usulün uygulanması hem çok sayıda memura ihtiyaç göstermekte, hem de işlerin hızla yürütülmesini engellemektedir.
-          Verginin Mükellef Tarafından Ödenmesi Usulü: Günümüzde verginin tahsili esas itibariyle mükellefin vergi borcunu doğrudan doğruya vergi dairesine veya bankaya ya da posta ile göndermesi yoluyla gerçekleştirilmektedir.
h)     Vergiden Kaçınma ve Vergi Kaçakçılığı
ha) Vergiden Kaçınma
Vergiden kaçınma hukuki düzenlemeler çerçevesinde vergi borcunun doğmasına yol açacak olaylarla ilişki kurulmayarak, yani konulmuş mevzuat hükümlerine aykırı olmadan verginin ödenmemesi halidir. Mahiyeti itibariyle böyle bir davranış, sonuçta devlet için önemli vergi kayıplarına  ve sapmalara sebep olsa bile, mükellefler için herhangi  bir suç teşkil etmez. Bu nedenle vergiden kaçınma olayı için kanunlarda  herhangi bir ceza öngörülmemiştir.
Vergiden kaçınma olayı, ülkelerin gelişmişlik düzeyine vergi ahlakı ve vergi bilinci gibi sosyal moral değerlerine ve kanun koyucunun vergiye yüklediği amaç ve fonksiyonlara bağlı olarak çok değişik şekillerde meydana gelebilmektedir. Vergilemenin ekonomik kalkınma, istikrar ve gelir dağılımı amaçları için kullanılması bazen kanun koyucunun vergilere bilinçli olarak bazı kaçınma hükümleri getirmesine sebep olabilmektedir.
Gelişmiş ülke özellikleri içinde vergi prensipleri vergiye yüklenmen amaç ve fonksiyonlar, serbest piyasa ekonomisi işleyişine uygun ve ekonomik ve sosyal yapıya uyum gösteren bir şekilde uygulanabildiğinden bu ülkelerde genellikle mükelleflerin vergiden kaçınma davranışı göstererek vergi kaybına ve sapmalara sebep olmaları imkan ve ihtimali oldukça zayıftır.
Gelişmekte olan ülkelerde mevcut yapısal özellikler içinde mükellefler, kendilerini haklı ve zorunlu gösteren çeşitli ekonomik, sosyal, mali ve benzeri sebep ve faktörlere bağlı olarak sürekli ve yaygın bir biçimde vergiden kaçınma ve rekabetten sapma davranışı içine girmektedirler. Ülkelerde kaçınma davranışına girmelerine; kanun boşluklarından istifade ederek kanun içinde kalmak suretiyle vergi kaybına sebep olacak şekilde hareket etmelerine imkan verebilmektedir.
hb) Vergi Kaçakçılığı
Vergi kaçakçılığı kısaca verginin kanuna aykırı olarak ödenmemesi veya ödenmesi gerekenden daha az ödenmesidir. Vergi kaçakçılığı, mükelleflerin her türlü kanunsuz yolları deneyerek, bilinçli bir şekilde ve diğerleri aleyhine ödemeleri gereken vergi borcundan kurtulmaları hareketidir.
Bu hareket mahiyeti itibariyle ekonomik, sosyal, mali ve ahlaki düzeni ve normları bozan; devletin vergilendirme yetkisini boşa çıkararak temel vergilendirme prensiplerinden olan kamu mükellefiyeti anlamındaki “vergi önünde eşitlik ilkesi”nin uygulanmasına önemli engel teşkil eden bir harekettir.
ı)  Çifte Vergileme
Çifte vergilendirme, bir vergi konusunun iki defa vergilendirilmesidir. Ekonomik mübadele işlemi anlamında karşılıksız bir ödeme teşkil eden ve hukuki cebir altında kişilerden alınan verginin,  onların ekonomik ve mali dengelerini temelden etkilemesi söz konusudur. Bu nedenle gerek ülke sınırları içinde gerekse uluslar arası alanda aynı konudan veya kaynaktan iki defa vergi alınması sonucunu  doğuran çifte vergileme konusu, mutlaka önlenmesi gereken bir olay olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ülke içinde federal ve üniter devlet yapısına bağlı olarak; federal ve federe devletlerde veya merkezi ve mahalli idarelerde aynı konu ayrı ayrı vergilendirmeye tabi tutulabileceği gibi, yasal düzenlemelerde dikkatli davranılmadığı takdirde aynı idare tarafından da aynı konudan farklı vergiler alınabilir.
i)        Vergi Reformu
Vergi reformu  bir vergi sistemindeki köklü düzeltme ve iyileştirme hareketlerini ifade eder. Vergi reformu, vergi yükü bölüşümünde eşitsizlikleri azaltıcı yönde önemli ölçüde değişiklikler yapmak veya vergi sistemini işlevleri açısından rasyonelleştirmektir.
j)       Verginin Reddi
Fertlerin bir arada ve teşkilatlanmış bir cemiyet şeklinde yaşama mecburiyetleri, vergiyi de meşru kılmakta ve herkes kendisine sunulan kamu hizmetinin bedeli olarak vergiyi kamusal ve bireysel bir mükellefiyet şeklinde kabul etmektedir. Devletin vergilendirme yetkisini haklı ve isabetli kullanamaması ölçüsünde ise vergiye karşı reaksiyon veya direniş ortaya çıkmaktadır. Verginin reddi olayı, böyle bir direnişi ifade etmektedir.
k)     Verginin iadesi
Çeşitli nedenlerle mükelleflerden kendilerinden daha önce alınmış olan vergilerin kısmen veya tamamen geri verilmesidir.
 
 
l)        Vergi Maliyeti, Vergi Harcamaları ve Vergi Erozyonu
Vergi maliyeti, hem mükellef hem de vergi idaresi yönünden bir vergi uygulaması nedeniyle katlanılması gereken harcamalardır.
Vergi  harcaması (tax expenditures), belirli faaliyet türleri veya mükellefleri gruplarını kayıran muafiyet, istisna ve indirimler dolaysız kamu harcamalarının yerini alan vergi kaybıdır. Belirli bir verginin subjektif ve objektif vergi mükellefiyetinin artması nedeniyle, verginin net hasılasının, söz konusu verginin tahsil giderlerine oranla daha yavaş yükselmesine “vergi masrafları kanunu” denir.
            Vergi  erozyonu, vergi harcamaları ve mükelleflerin matrah dışı bıraktığı gelirlerden kaynaklanan matrah daralmasıdır.
m)   Vergi Kapasitesi veya Vergi Gayreti
ma) Vergi Kapasitesi
Vergi veya vergileme kapasitesi, bir ülkede kamusal hizmetlerin temel finansman aracı olarak başvurulacak vergilerin taban büyüklüğünü veya vergi potansiyelini ifade etmektedir. Çeşitli kriterler, veriler ve büyüklükler dikkate alınmak suretiyle ortaya çıkan vergileme gücü veya imkanı, potansiyel vergi kapasitesini vermekte, buna mukabil, belli yer ve zamandaki uygulama ile ulaşılan sonuç fiili kapasiteyi göstermektedir.
Vergileme kapasitesinin durumu, doğrudan doğruya herhangi bir yer ve zamanda vergilemeye konu veya taban teşkil edecek sayısal büyüklüklere bağlı bulunmaktadır. Gelişmiş ülkelerde vergileme kapasitesi büyük veya geniş; gelişmekte olan ülkelerde ise bir hayli dardır.
mb) Vergi Gayreti
Vergi gayreti vergileme kapasitesinin durumuna bağlı olarak ortaya çıkan bir vergi ödeme gücü demektir. Vergilemenin sınırını da tayin eden vergi kapasitesinin durumu tarih, kültür, ahlak,gelenek gibi değerlerle ekonomik ve sosyal diğer kriterlere göre mükelleflerin vergi ödeme güç ve isteklerini yani vergi gayretini ortaya çıkarmaktadır.
            Vergi kapasitesi, bir ülkedeki en az geçim seviyesinin gayri safi yurt içi hasılasıdır.Vergi kapasitesi, belli bir dönemdeki vergilenebilir ekonomik potansiyeli göstermektedir. Fiili vergi gayreti, belli bir dönemde sağlanan fiili vergi hasılatının GSMH’ya oranıdır.
            Vergi Gayreti: Fiili Vergi Gayreti (Fiili Vergi Oranı / Vergi Kapasitesi Modelinden bulunacak Vergi Rasyosu. Vergi gayreti oranı ise o, ülkenin vergi kapasitesinin tümünü kullandığı, birden küçükse vergi kapasitesinin bütünüyle kullanamadığı, birden büyükse kapasitesinin üstünde vergi gayreti olduğunu gösterir.
n)     Vergi Anestezi
Mali anestezi, mali yükümlülüklerin, muhatapları tarafından psikolojik olarak farkına varılmadan yerine getirilmesidir.
o)      Uluslar arası Vergi Koordinasyonu (Uyumlaştırılması)
Vergilerin koordinasyonu, ülkelerin kendi ülkelerinde yerleşmiş kişilerle yabancıların ülkesinde elde ettiği gelirlerin vergilendirilmesi üretim ve satış vergilerinin, malların ihracat ve ithalatına ne şekilde alınmasıdır. Vergi Koordinasyon Yöntemleri, Vergi Mahsubu, Vergi antlaşmaları, Ortak Pazarlarda Vergi Uyumlaştırılmasıdır.
            oa) Verginin Mahsubu
            Daha önce ödemesi yapılmış bir vergi tutarının, daha sonra ödenmesi gereken vergi tutarından indirilmesidir. Vergi koordinasyonu açısından vergi mahsubu, yurt dışından ödenen vergilerin yurt içinde alınan aynı tür matrahlar üzerinden ödenen vergilerden düşülerek mükellefin vergi borcunun ortaya çıkarılmasıdır.
            ob) Vergi Antlaşmaları
            İki ülke arasında çifte vergilenmeyi önlemek amacıyla yapılan uluslar arası antlaşmalardır.
            oc) Ortak Pazarlarda Vergi Uyumlaştırılması
            Bir ortak Pazar ya da ticaret bölgesine üye olan ülkelerin vergi sistemlerini iktisadi birimlerin amaçlarına ulaşmaya yardımcı olacak şekilde ayarlamalarıdır. Örneğin, Türkiye’ nin vergi sistemini, Avrupa Birliği vergi sistemine uyumlaştırılması vb.
            ö) Mali Sürüklenme
            Enflasyon artan oranlı gelir vergisi tarifesinin şeklini değiştirerek, gelir dilimlerinin daha yüksek oranda vergiye tabi tutulmasına neden olmaktadır. Enflasyonun artan oranlı gelir vergisi üzerindeki bu etkisine “gelir dilimi kayması” veya “mali sürüklenme” denilmektedir. Mali sürüklenme enflasyon nedeniyle artan oranlı gelir vergi tarifesi karşısında vergi gelirlerinin, gelirlerden daha hızlı artmasının sonucudur.
p)     Vergi Tutanağı
Belirli faaliyetlerin ve doğal kaynakların vergilendirilmeleri görünür olmaları nedeniyle daha kolaydır. Kolay vergilendirilen vergi konularına “vergi tutamakları1 denilmektedir.
q)     Vergi Arbitrajı
Vergi arbitrajı, farklı gelir türleri ve farklı bireylerin vergilendiği farklı oranların avantajlarından yararlanmayı ifade eder. Bu kavram, farklı bireylerin farklı oranlarına muhatap olduğu durumlara ve her iki tarafın da ortak vergi yükümlülüklerinin azalması sonucunu ifade eder.
r)      Kayıt Dışı Ekonomi
Uluslar arası literatürde “kayıt dışı ekonomi, vergilendirilmeyen ekonomi, yer altı ekonomisi, kara ekonomi, kayıp ekonomi olarak da adlandırılmaktadır. Vergi idaresinin bilgi alanı dışına çıkarılan tüm faaliyetler”dir. Ekonominin vergilendirilmeyen bölümü olarak yer altı ekonomisinin faaliyet alanı çocuk bakıcılığından falcılığa, sigortasız işçi çalıştırmaktan evlerinde imalat yapanlara, altın ve döviz sektöründen sebze, meyve ve oto-emlak komisyoncularına kadar pek çok sektörü kapsamaktadır.
            ş) Verginin Giderilmesi (Telafisi)
Yeni bir verginin konulması veya mevcut bir verginin oranının arttırılması sonucu, mükelleflerin, çalışmalarını arttırarak üretimlerini arttırıp net gelir düzeylerini vergiden sonraki geliri ilk durumdaki düzeyin altına düşmeyecek şekilde hareket etmeleridir.
s)       Taksflasyon
Yüksek enflasyon ve yüksek vergi yükünün bir arada yaşanmasıdır.
Vergilerin Tasnifi
Vergilerin sınıflandırılmasının amacı,vergilerin fonksiyonlarının gerçekleştirilmesinde en etkin vergi karmasını oluşturmaktır. Çeşitli vergi tasnifleri;   
1)      Konusuna Göre Tasnif
Vergilerin konusuna göre tasnif “şahsi vergiler”, “mal vergileri” şeklinde yapılmaktadır. Bu sınıflandırma tekniği günümüzde önemini kaybetmiştir.
 
a) Şahsi Vergiler
Şahsi vergilerde verginin konusu yükümlünün kendisi, yani fiziki varlığıdır. Bu vergilerde mükellef, verginin aynı zamanda matrahını da oluşturmaktadır. Bu vergilerin en tipik örneği baş vergilerdir.
b)Mal vergileri
Mal vergilerinde ise mal önemli unsurdur. Baş vergisi dışındaki tüm vergiler mal vergileri sınıfına girer.
2)      Ödeme Araçlarına Göre Tasnif
Vergilerin tarihsel gelişim sürecinde önceleri, veri mükellefiyeti mal ve hizmet şeklinde yerine getirilmektedir. Günümüzde para ekonomisinin gelişmesiyle birlikte vergiler de artık para ile tahsil edilmektedir.
3)      Mükellefin Kişisel Durumuna Gör Tasnif
Subjektif vergiler, bireylerin vergi ödeme güçlerini esas alan vergilere denir. İlke olarak vergiye tabi mükellefin şahsi ve ailevi nitelikleri göz önünde bulundurulur. Mükellefin evli veya çocuklu olması, sakatlık vb. durumlarına göre vergi matrahlarından bazı indirimler yapılır.
Objektif vergilerde ise bireylerin vergi ödeme gücüne bakılmaksızın, herhangi bir gelirin veya ekonomik değerin vergilendirilmesidir. Bu tür vergilendirmede mükellefin şahsi ve ailevi durumları dikkate alınmaksızın, bir iktisadi unsurdan alınan vergilerdir.
4)      Matrahlarına Göre Tasnif
Matrahlarına göre vergilerin ayırımı, “advalorem-değer” ve “spesifik-miktar” vergileri şeklinde sınıflandırılmaktadır. Vergi matrahı eğer vergiye konu olan unsurun değeri üzerinden hesaplanıyor ve bu hesap üzerinden vergi tahsis ediliyorsa ya da vergiler malların satış fiyatlarının oranları şeklinde belirleniyorsa, değer vergileridir. Örneğin, gelir ve kurumlar vergileri.
Vergi, vergi konusunun miktarı üzerinden hesaplanıyorsa miktar vergileri söz konusu olmaktadır.
5)      Dolaylı-Dolaysız Tasnif
Dolaylı ve dolaysız vergilerin ayırımında kullanılabilecek başlıca kriterler “yansıma” ve “vergi konusunun sürekliliği”dir.
- Yansıma kriterine göre vergiyi ödeyen kanuni mükellef verginin yükünü de fiilen başkalarına devredemiyorsa o vergiler dolaysız vergilerdir. Vergiyi ödeyen yansıma yoluyla  başkalarına fiyat yoluyla devredebiliyorsa bu dolaylı vergidir. Günümüzde her verginin az çok  yansıtılabilmesi mümkündür.
- Vergi konusunun sürekliliği ve vergiyi doğuran olay kriteri: Bazı vergiler genellikle  yıllık olarak periyodik olarak ve süreklilik arz eden mal, gelir ve gelir getiren faaliyetlerden alınır. Konusu sürekli, mükellefi önceden belli ve sürekli matrahlara dayandığı için mükelleflerin adlarının önceden cetvellere yazıldığı bu vergiler dolaysız vergilerdir.
Bazı  vergilerin konusu sürekli değildir. Dolaylı vergiler grubuna giren bu tür vergilerin bir olayın meydana gelmesi, mülkiyetin el değiştirmesi, üretilen bir malın değişime konu olması gibi vergi doğuran olayın gerçekleşmesi sırasında alınır. Konusu sürekli ve mükellefi önceden belli olmayan vergiler dolaylı vergiler grubuna dahil edilmektedir.
Günümüzde, gelir ve servet üzerinden alınan vergiler dolaysız, mal ve hizmetlerle iktisadi ve hukuki muamelelerden alınan vergiler dolaylı vergi grubunda ele alınmaktadır.
6)      Geniş Tabanlı-Dar Tabanlı Tasnif
Bir verginin geniş veya dar tabanlı olmasını belirleyen unsur vergilendirilen konunun kapsamıdır. Gelir Vergisi, Genel Tüketim Vergisi geniş tabanlı vergilerdir. Otomobillerden veya tüketim maddelerinin birkaçından alınacak farklı türdeki vergiler dar tabanlı vergilerdir.
7)      Ekonomik Kaynaklarına Göre Tasnif
Bu sınıflandırma kapsamına, “gelir vergileri”, “harcama vergileri” girer.
a) Gelir Üzerinden Alınan Vergiler
aa) Gelir Vergisi
Gerçek kişilerin belirli bir dönemdeki elde ettikleri irat ve kazançların safi tutarı üzerinden mükellefinin kişisel ve ailevi durumunu dikkate alan artan oranlı tarifeye göre alınan subjektif dolaysız bir vergidir. Gelir vergisinin konusu gelirdir. Gelir, irat  ve kazançlardan oluşmaktadır. İrat, gerçek kişinin sermayesinden, kazanç ise emek veya emek-sermayeden sağladığı hasıladır. Gelir vergisi dolaysız, subjektif vergiler arasında  günümüzde en yaygın uygulanan bir vergidir.
Gelir mali açıdan iki teori ile açıklanmaktadır. Bunlar;
(i)     Kaynak Teorisi : Bu teoriye göre, miras, piyango vb. nedenlerle elde edilen varidat sürekli değildir ve geçici olarak elde edildiğinden gelir vergisine tabi değildir.
(ii)   Safi Artış Teorisi: Bu teoriye göre, gelirin vergi hukuku açısından da gelir sayılabilmesi için belli bir kaynaktan ve sürekli olarak sağlanması şart değildir. Servette bir safi artış meydana getiren her türlü irat ve kazanç vergilendirilebilir bir gelirdir. Bir kimsenin geliri, belli bir dönemde tüketime ayırdığı harcamalarıyla aynı dönemin başı il sonu arasındaki servetinde meydana gelen net artıştan oluşmaktadır.
Gelir vergisinin uygulama şekilleri iki grupta incelenebilir.
-          Sedüler Gelir Vergileri: Gerçek kişilerin çeşitli kaynaklardan, ticari kazancı ile menkul, zirai, serbest meslek, sermaye iradı, gayrimenkul sermaye iradı vb. elde ettiği gelir kategorilerinin her birine “sedül” denir. Bu değişik gelir kaynaklarından sağlanan gelirler birbirinden her biri ayrı ayrı, vergilendirilirse buna “sedül gelir vergisi” denir.
-          Üniter Gelir Vergisi: Bütün gelir unsurlarının toplanması, varsa zararın mahsup edilmesi ve sonuçta bulunacak toplam safi gelire artan oranlı tarifenin uygulanmasıdır.
ab) Kurumlar Vergisi
Gelir vergisini tamamlayan, objektif dolaysız genel nitelikli bir vergidir. Sanayi ülkelerinde sermayenin ağırlıklı olduğu şirketlerin giderek önem kazanmaya başlamasıyla birlikte gelir vergisinin yanında onu tamamlayıcı kurumlar vergisi de uygulanmaya başlamıştır. Gelir vergisinden ayrı olarak bir kurumlar vergisinin gerekliliğini savunan bazı yaklaşımlar şunlardır;
-          Fayda Bedeli Yaklaşımı: Bu yaklaşıma göre kurum statüsünde çalışmanın imtiyazı veya sağladığı faydalar dolayısıyla ayrıca  bir kurumlar vergisi konulması gerektiği ileri sürülmektedir. Örneğin, ortakların sorumluluğu işe koydukları sermaye ile sınırlı olması müteşebbislerin sermaye  dışında mal varlıklarını tehlikeye sokmadan iş yapabilmektedir.
-          Gayri Şahsi Ödeme Gücü Yaklaşımı: Kurumlar kendilerini meydana getiren ortaklardan ayrı ve onlardan daha büyük ekonomik güce sahiptirler, Dolayısıyla ayrı bir vergiye tabi olmalıdırlar.
-          Hizmet ve Sosyal Maliyetler Bedeli Yaklaşımı: Devlet bütün işletmelere bazı hizmetler sunmaktadır. Bu hizmetlerin bedeli olarak ve işletmelerin olumsuz dışsallıklarının giderilmesi amacıyla kurumlar ayrı vergilendirilmelidir.
-          İktisadi ve Sosyal Denetleme Aracı Olma Yaklaşımı: İşletmelerin aşırı büyümesini, monopolleşmelerini ve aşırı sermaye birikimini önlemek amacıyla kurumlar vergisine gerek vardır.
b)     Servet Üzerinden Alınan Vergiler
Servet, bir gerçek veya tüzel  kişinin belirli bir dönemde sahip olduğu bütün iktisadi değerlerin toplamıdır. Servet bilgileri dolaysız vergilerdir. Servet vergilerinde vergiyi doğuran olay, mülkiyetine sahip  olunmak suretiyle ya servet unsurlarının mal varlığına  dahil edilmesi, ya da  unsurların mülkiyetinin el değiştirmesidir.
Servet üzerinden alınan vergiler şunlardır; “Genel Servet Vergileri”, “Özel Servet Vergileri”, “Servet Transferinden Alınan Vergiler” ve “Servet Artış Vergileri” dir.
Genel Servet Vergileri, servet oluşturan bütün mal varlıklarından vergi alınmasıdır. Genel servet vergisinin konusu, gerçek ve tüzel kişilerin sahip olduğu servetin tümüdür.
Özel Servet Vergileri, sadece belirli bir takım varlıklardan alınan vergidir. Örneğin, Emlak Vergisi, Motorlu Taşıtlar Vergisi.
Servet Transferleri Vergileri, servetin tümünün ya da servetin belli bir bölümünün karşılıklı veya karşılıksız olarak sahip değiştirmesidir. Örneğin, Veraset ve İntikal Vergisi.
c)      Harcamalar Üzerinden Alınan Vergiler
Harcama vergileri, gelirin ve servetin tüketim amacıyla elden çıkarılması yani, harcanması nedeniyle alınan vergilerdir. Gelir ve servet harcamaları sırasında genellikle mal ve hizmetlerin fiyatları içinde yer aldıklarından harcama vergileri dolaylı   vergiler sınıflandırılması kapsamındadırlar. Mükelleflerin kişisel durumlarını dikkate almaksızın üretim, tüketim, değişim vb. olaylara dayanarak  alındıkları için harcama vergileri objektif vergilerdir.
Harcama Vergilerinin Uygulama Şekilleri;
 
 
 
ca) Yaylı Muamele Vergileri
Bu vergiler kapsamındaki malları, üretimden tüketime kadar geçen iktisadi aşamaların her birinde ayrı ayrı vergilendirir. Yaylı muamele vergileri, her el değiştirmede alınan vergilerin de vergisini almak suretiyle vergi primidine yol açmaktadır.
cb)  Toplu Muamele Vergileri,
Bu verginin özelliği, verginin üretimden tüketime kadar geçen aşamalardan sadece  birinden alınmasıdır. Toplu muamele vergisi başlıca şu şekillerde uygulanmaktadır:
-          İstihsal Vergisi; genel olarak, imal edilen mallar üzerinden malların imalatçısı tarafından satışı sırasında teslim dolayısıyla alınan tek kademeli bir toplu muamele vergisidir.
-          Toptan Satış Vergisi:; vergi konusu malların toptancıdan perakendeciye intikali aşamasında alınan toplu muamele vergisi çeşididir.
cc) Katma Değer Vergisi
KDV’inde  üretimden tüketime kadar geçen her aşamada kazandığı katma değer üzerinden alınan vergi alınmaktadır.
Katma değer, işletme yönünden, sattığı mal ve hizmetlerin alış maliyeti ile satış fiyatı arasındaki farktır.katma değer, işletmenin ara malı olarak aldığı maddeye kendi faaliyeti sonucu kazandırdığı değer, belli bir üretim aşamasında üretilen mal için üretim faktörlerine  yaptığı ödemelerin toplamıdır.
KDV Avrupa Birliği’ nin temel vergi kaynaklarındandır.
KDV Türleri;
-          Gayri Safi Milli Hasıla Tipi KDV: İşletmeler vergi matrahını, sabit varlıkların tüm bedelini veya amortismanları satışlardan düşürülmeksizin hesaplanıyorsa buna gayri safi milli hasıla tipi KDV denir.
-          Gelir Tipi KDV: İşletmeler yatırım mallarının bedelini değil de sabit varlıklarının amortismanını satışlardan düşerse buna gelir tipi KDV denilmektedir.
-          Tüketim Tipi KDV: İşletmeler sabit varlıklarının alındıkları dönemlerdeki maliyetini aynı dönemi satışlarından düşerlerse buna tüketim tipi KDV denilmektedir.
 
KDV Hesaplama Yöntemleri;
-          -Toplama Yöntemi; İşletmenin, vergi konusu mal ve hizmetler için ödediği ücretleri,faizi, kirayı, karını toplayarak bulunacak matraha vergi oranının uygulanmasıdır.
-          -Çıkarma Yöntemi; İşletmenin toplam satış hasılatından üretim nedeniyle yaptığı alımların bedelinin düşürülmesidir.
-          Vergi Mahsubu Yöntemi; ürünün satış değeri üzerinden hesaplanmakta, daha önceki aşamalarda ödenmiş bulunan vergiler bundan mahsup edilmektedir.
cd) Gümrük Vergileri
            Gümrük vergileri, malların bir ülkenin sınırlarından geçmesi nedeniyle alınan vergilerdir. Malların bu sınırı aşması ithalat yoluyla gerçekleşiyorsa “ithalat gümrük vergisi” , ihracat veya transit yoluyla gerçekleşiyorsa, “ihracat gümrük vergisi” ve “transit gümrük vergisi” adı verilmektedir.
ce) Harcama Vergisi
Tüketim vergisi tüketimi matrah olarak esas alan  bir dolaysız vergidir. Bu vergi başlıca iki yönden diğer tüketim vergilerinden farklıdır.
1- Harcama Vergisi subjektif bir vergidir. Verginin bu özelliği, gelir vergisinden uygulanan kişisel indirimlerin bu vergi bünyesinden  de yer almasını mümkün kılar.
2- Harcama Vergisi dolaysız bir vergidir, vergiyi ödeyen kimse aynı zamanda nihai yükümlüdür. Harcama vergisinde, ödenen verginin diğer tüketim vergilerinde olduğu  gibi başka kimselere aktarılması söz konusu değildir. Harcama vergisi iki kademeli de olabilmektedir. Birinci kademe geniş çapta harcama türleri sabit oranlı olarak vergilendirilmekte belirlenen bir düzeyi aşan harcaması olan mükellefin tüketimine ise artan oranlı tarife uygulanmaktadır.
Vergi Sistemi Kavramı
Bir ülkede belirli bir zamanda birlikte uygulanan vergilerin tümü vergi sistemini oluşturur. Vergi sistemleri, uygulandıkları ülkelerin ekonomik ve sosyal gereklerine göre kurulur, uygulanır ve zaman zaman reforma tabi tutulması kaçınılmaz hale gelebilir.
Bir vergi sistemi tek bir vergi türü üzerinden oluştuğu durumlarda “tek vergi sistemi” birden çok vergi uygulanmakta ise “çok vergili sistem” söz konusudur. Günümüzde devletler artan harcamalarını finanse edebilmek için birden çok vergi uygulamaktadırlar. Dolayısıyla günümüz vergi sistemleri çok vergili sistem modeli üzerinde kurulmuştur.
a)Tek Vergi Sistemi
Tek vergi yaklaşımı, belli bir ülkede bir çok vergi almak yerine, çok verimli olduğu kabul edilen bir tek vergi ile yetinilmesinin önerilmesidir.
      Tek vergi savunucuları, devletin tek bir konuda vergi alınmasını önermektedirler. Bu önerilerinin dayanağı genellikle üç temel varsayımda toplanmaktadır.
(i)            Ekonomide net hasıla sadece tek bir sektörde elde edilmektedir.
(ii)          Ekonomide tüm üretime girdi olan tek bir mal vardır.
(iii)        Ekonomide adil gelir dağılımını sağlayacak sadece tek bir vergidir.
b)Çok Vergi Sistemi
Günümüzde bir çok vergiden oluşan çok vergili sistemler uygulanmaktadır. Her   ülkenin vergi sisteminde, gelir, gider ve sermaye üzerinden alınan çeşitli vergiler vardır.
Verginin Amortismanı ve Kapitalizasyonu
Amortisman, bir işletmede kullanılan sermayenin kullanım veya teknolojik yenilikler sebebiyle giderek ömrünü tamamlaması karşısında, bu değerlerin işletmeden ayrılması halinde yerine konacak sermaye için karşılık ya da yıpranma payı ayrılmasını ifade eden bir deyimdir. Buna karşılık kapitalize etme veya kapitalizasyon kavramı ise, işletmedeki bir sermayenin değerini azaltan unsurların bu yetkisini  bertaraf edilmesi ile anılan sermayenin değerinde o ölçüde bir artışın meydana gelmesini ifade eder.
Vergi, işletme veya işletmenin kullandığı sermaye için değer azaltıcı bir etken  olduğuna göre, bu sermaye üzerine bir vergi konulduğunda sermayenin değeri konulan vergi nispetinde azalmış olacak. Dolayısıyla anılan sermaye bu vergi nispetinde piyasada değer kaybetmiş olacaktır. Bu durum, “verginin amortismanı” sözkonusu olacaktır. Buna da “ verginin kapitalizasyonu” denilmektedir.
Vergi Optimumu
Vergilemenin ekonomik sınırı, bir ülkeye ilişkin vergi potansiyelinin ekonomiye zarar vermeden en yüksek verimlilikle kullanılmasıdır. Bu sınırın aşılması, üretimin ve gelir dağılımının ciddi zarar görmesi yönünden ekonomik, sosyal direnişlere ve karşı koymalara neden olması açısından da siyasal sonuçlar doğurur. Bu nedenle bu sınıra “vergilemenin güvenlik sınırı”da denilmektedir. Bir ülkenin vergi kapasitesi kullanıldığı zaman vergilemenin sınırına gelinir. 
 

www.facebook.com/notes/iktisadi-ve-idari-bilimler-dayanışma-plat...



Son Güncelleme - 29-06-2017136 kez gösterildi.